SESLENDİRME SANATÇIMIZ ECE ÖZDİKİCİ'NİN RaniniTV'YE VERDİĞİ RÖPORTAJI - İmaj Seslendirme
Listeye Dön

SESLENDİRME SANATÇIMIZ ECE ÖZDİKİCİ'NİN RaniniTV'YE VERDİĞİ RÖPORTAJI

ECE ÖZDİKİCİ: ''OYUNCULUĞUN BİR MATEMATİĞİ VAR''

 ‘Poyraz Karayel’ için Ece Özdikici adını duyduğumuz ilkproje diyebiliriz. Peki, diziye nasıl dâhil oldunuz?

Sanıyorum artık cast’ı tamamlamak üzerelerdi. Beni görüşmeyeçağırdılar. Yönetmenimiz Çağrı Vila Lostuvalı ile görüştüm. Açıkçası ‘PoyrazKarayel’de rol alarak sanki duam kabul oldu. Çünkü Çağrı’yı kişisel olaraktanımıyordum ama işlerinden ötürü biliyor ve onunla çalışmayı çok istiyordum.Oyuncuyla harika bir iletişim kuruyor. Çağrı'nın daha önce çekmiş olduğuişlerden, oyuncuya tanıdığı özgür oynama alanını anlamıştım. Bu her zamanyakalanmayan büyük bir nimet aslında. Songül'ü geliştirebileceğimi biliyordum.Dizi başladığında Songül şu anki gibi değildi. Çağrı ve senaristimiz EthemÖzışık’la birlikte geliştirdik karakterimi. Yolumuz da açık oldu. Sonrasında daikinci yönetmenimiz Ender Mıhlar ile de çalışırken doğru ve güzel deneyimlerelde ettim. Bu üç ismin olduğu her projeye cevabım evet.

RaniniTv ödüllerinde de deyim yerindeyse tüm ‘Enİyi’leri silip süpürdünüz.

Çok teşekkür ediyoruz. RaniniTv tüm ‘Poyraz Karayel’ekibinin takip ettiği bir mecra. Oradaki yorumları hepimiz ayrı ayrı okuyoruz.Zaten bir ‘Poyraz Karayel’ grubu da var. ‘Poyraz Karayel’ de başından beri tümekibin çok keyifle, harika bir iletişimle ve içine sinerek yaptığı bir işolduğu için bu ödüllere lâyık görüldüğümüzü düşünüyorum.

Çağrı ile çalışmayı çok istediğinizi söylediniz. Peki,sizin oyunculuk açısından hangi yönünüzü ortaya çıkardı?

Bazı oyuncular bulunduğu ortamın şeklini hemen alabilir vekendini büyük bir rahatlıkla var edebilir, sergileyebilir. Bu özellik kendimdegeliştirmem gereken bir yerde duruyor. Ben ortamı görmek, tanımak ve benden tamolarak ne istenildiğini anlama ihtiyacı duyan,sonra kendini bırakabilen biroyuncuyum. Bu hem iyi hem de kötü bir unsur. Çünkü öyle durumlar var kikendinizi çok hızlı bir şekilde ortaya koymanız gerekiyor. Eğer yönetmeninbenim rolümün nasıl oynanacağına dair çok katı kuralları varsa, ben bir andaonun isteklerine hizmet eden durumuna düşebiliyor, kasılıyor ve bazen kendimigeri çekebiliyorum. Tabii bunun sonucunda yapabileceğimin sadece yüzde 1’iniyapmış oluyor ve buna da çok üzülüyorum. 

Çağrı oyuncuya özgür ve geniş bir alan bırakıyor. Sahneden önce “Biz buradayız,kamera açıları da bu şekilde. Sen rahatça oynayabilirsin” diyor. Kimiyönetmenler nereye döneceğini de tarif etmeyi sever. Fakat Çağrı sayesinde ilkdefa beni bu kadar rahatlatan bir yönetmenle çalıştığımı söyleyebilirim. Banabu alanı verdiği için ona çok teşekkür ediyorum. Çünkü bunu yapabildiğimdegerçekten oyunculuğumdan ötürü mutlu olabiliyorum. “Acaba...” sorusu oluşmuyorzihnimde. Hizmet eden durumunda kalmıyorum. Oynama şansım oluyor. Öteki türlüöğrenci öğretmen ilişkisi tarzında bir iletişim doğuyor. Kendinizi iyihissetmeniz açısından Çağrı çok değerli bir yönetmen. Tabii karşımdaki oyuncuarkadaşlarım da çok iyi. Böyle bir tabloda biz de oynayabiliyoruz. Sahneyikurtarmak, oyuncu jargonuyla anlatırsam karşımdaki oyuncuyuittirmek gibidurumlar hiçbir zaman söz konusu olmadı. Deyim yerindeyse herkes akıyor. Öyleolunca da rol kendiliğinden gelişiyor. Benim açımdan bunda Songül’le ilgiliaraştırma yapmam da etkili oldu. Kendime “Bu kız nereden, nasıl bir durumuniçinden gelmiş olabilir” sorusunu sordum. Sonucunda da biraz avam ama onukapatmaya çalışan ve en savunmasız yerlerde yeniden bu avamlığıansızınçıkıveren, bu hali göze batan bir kadın karşıma çıktı.

 

Peki, Çağrı çalıştığınız ilk kadın yönetmen mi?

Daha önce TRT 1’de yayınlanan ‘Küçük Hanımefendi’ dizisinderol aldım. Orada Serpil Kurtça’yla çalıştım. O da rahat bırakan bir yönetmendive onunla da hiçbir sıkıntı yaşamadım.

Çağrı’da bir de şöyle bir fark var. Evet, ‘PoyrazKarayel’de hem komedi hem de dram unsurları olan bir aile hikâyesi söz konusu.Ancak bir yandan da işin çok ciddi bir mafya boyutu var. Böylesine ‘erk’ birhikâyeyi anlatması açısından onu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Öncelikle Çağrı bize sonsuz güveniyorya da öyle gösteriyor(gülüyor). Şaka yapıyorum elbette. Zaten sadece kendi istekleriniyaptırmak üzerine ilerleseydi biz daha kasılmış olabilirdik. Onun verdiğiimkânla sen de yürüyüp bir ekip olabiliyorsun. Ancak işin erk hikâyesi anlatanbir kadın yönetmen boyutuna geldiğimizde geçen sezon yaşadığımız komik birörneği vermek istiyorum. Hâlâ aklıma geldikçe çok gülüyorum buna. Beşincibölümde Songül, Sadrettin’den ilk dayağını yiyordu. Ama öyle böyle değil,resmen bir duvardan ötekine savruluyordum. Bir de o sırada topukluayakkabıylaydım ve ayağım kaydı. Duvara kafamı çarpmama çok az kaladurdurabildim kendimi. Sadrettin karakteri oradan oraya çarparken Songülağlıyor. Çatışma değil ama büyük bir şiddet sahnesiydi. Sahne bittiğindeÇağrı’nın şu cümleyi söylediğini duydum: “I hate şiddet sahneleri”. Güldük,geçti. Kendi hatırlar mı bilmiyorum. Üzerinden çok geçti. O da rahatsız oluyorböyle sahnelerde. Fakat sonuçta işini çok iyi yapıyor. Profesyoneliz, çokşiddet var oynayamam, çekemem gibi şeyler tabii ki olmuyor (gülüyor).

37’nci bölümde evin tarandığı sahne de bu yöndenmükemmeldi. Resmen diken üstünde oturuyorsun o sahneyi izlerken.

Her şey normaldi orada. Öyle olmazsa zaten böyle bir işçıkmazdı. Annem o sahneyi izlerken sinir ilacı almış (gülüyor). Sonuçta settebirinin soğukkanlı olması gerekiyor zaten. Çok geç saatlere kadar çalışıyoruzama aslında yönetmen hep geç saatlere kadar çalışıyor. Geçenlerde dayanamayıpÇağrı’ya “Nasıl başarıyorsun?” dedim. O da, yönetmen ve set ekibinin uyumuylailgili, "yönetmen uyumamalı, yorgun düşmemeli ki set düşmesin’’ dedi.

Dizinin erk yönüne baktığımızda Songül de erkeklerleçevrili bir ortamda. Bir yanda Ali İl, diğer yanda Musa Uzunlar, GörkemKanbolat Arslan, Celil Nalçakan ve Cem Cücenoğlu. Onlarla iletişiminiz,paylaşımlarınız nasıl?

Bazı oyuncular vardır; onları hayranlıkla izler ve çokbeğenirsiniz. Musa Uzunlar benim için böyle biri. Fakat ben bunu dahageçenlerde kendisine itiraf edebildim. Konservatuarda okurken gidip oyunununprovalarını izlerdim. Şimdi aynı dizide onun gibi usta biriyle çalışıyor olmakmuazzam. Bence oyunculuğun en güzel yanı da bu. Hem izleyici kimliğinleoradasın hem de bir yandan profesyonel şekilde oynaman gerekiyor. Onunlaoynarken, öğrenmeye ve kıvırmaya çalıştığım şeyleri onun yapabildiğinigörüyorum. Benden daha çok kamera deneyimine sahip. Mesela Ezel Akay banakameranın üçüncü oyuncu olduğunu söylemişti. İlk duyduğumda bu, kafama çoktakılmıştı. Fakat Musa Abi’de bunu gördüm. Bence o bunu bilmiyor ama benkamerayı o şekilde görüp öyle oynadığını görebiliyorum.


Ali İl’e gelecek olursam, o Sadrettin ben de Songül olduğumda ve sahneyebaşladığımızda hiç takılmıyoruz. Akıyoruz resmen. Bazen çekilip karşıdanSongül’e güldüğü oluyor. Ben de o sırada Sadrettin karakterine çok gülüyorum.Zaten dışarıda Ali ile beni gördüklerinde “Ay ne tatlıymışsınız ama dizide çoksertsiniz” diyorlar. Oyunculuk zaten bu. Ali bambaşka bir karakteri oynuyor amao benim için tatlı Ali, bizim Ali yani. Sadrettin’e dönüştüğü an, ben de hemenSongül oluyorum. Mükemmel bir keyif bu. Bazı oyuncular vardır sizi yükseklereçıkarır; işte Ali benim için öyle. 

Celil, Görkem ve Cem ile çok birebir sahnem olmuyor. Fakatonların arasındaki uyumu aşırı kıskanıyorum (gülüyor). O üçlü çok farklı.Mesela birkaç bölüm önceki pavyon sahnesi inanılmazdı. Bilmiyorum bunu çok dilegetirdiğim için mi ama sonraki bölümde dört kızın meyhane sahnesini bu yüzdenyazmış olabilirler. Bence ben o pavyon sahnesinin güzelliğini çok dillendirdim sette.Bu üçlü hem çok eğleniyor hem de çok sert adamlar. O yüzden aralarındaki buelektriğe bayılıyorum.

Songül için araştırma yaptım dediniz. Bu şekilde rolehazırlanma süreciniz oluyor mu?

Muhakkak oluyor. Ben bu işin belli bir tekniği, matematiğiolduğunu Kadir Has Üniversitesi’nde yüksek lisans yaparken öğrendim.Tesadüflere bırakılabilecek, raslantı eseri bulunan malzemelerle elealınan bir konu değil, oyunculuk. Orada Çetin Sarıkartal’la çalıştım. Onunlakarakteri nasıl olabileceği üzerine çalıştık. Önce oynadığınız dizi veyafilmdeki diğer karakterlerin sizin karakteriniz hakkında söylediklerini, sizinkendi rolünüzle ilgili düşüncelerinizi ve senaryonun söyledikleriniçıkarıyorsunuz. Bunu elde ettiğinizde zaten bir denklem oluşturuyorsunuz. Sonrayaptığınız bazı oyunculuk egzersizleri var. Ben buna çok özeniyor ve çıkarmayaçalışıyorum. Hızla çalıştığımız için en azından karakterimin iskeletini çok iyikurmam gerekiyor. Eskiden dizi tekrarları yayınlandığında o an izlediğimkarakterin ilk bölümlerde ne kadar farklı olduğunu görürdüm. Bu aslında birazçalışmamışlıktan kaynaklanıyor. 39 bölümde oturmuş o rol. Halbuki oyuncu ilkbölümde aynı karakteri oynayıp 39 bölüm boyunca geliştirmeli.

Peki, gerçek hayatta Songül kadar entrikacı biriylekarşılaştınız mı?

Öğrencilik hayatımda yaşadığım evde bir komşumuz vardı.Oynasanız “çok uç olmuş” diyebileceğiniz biri. Onu görünce bir apartmanda nasılentrika çevrilir diye düşünüyordum. Kızlarıyla komşuluktan ötürü tanışmıştık.Ve ailevi ilişkisini de gördüm. Çok uç noktada bir karakterdi. Bir arkadaşımınhalası da entrika yönünden Songül’e çok benziyor. Aile içinde entrikalarçevirmeye çok meraklı. Zaten bence herkesin ailesinde uzakta veya yakında böylelerivardır.

Yabancı dizilerde böyle fettan diyebileceğimizkarakterler var mı takip ettiğiniz?

Dünyada ‘Game of Thrones’u izlemeyen tek insanım galiba.Beni de orada Lena Headey’nin canlandırdığı karaktere benzetmişler. Hatta biryorum duydum: “Songül o karakteri alıp yanında SSK’lı çalıştırır”. Bir de EkşiSözlük’te ‘Breaking Bad’ dizisinde Skylar White’a çok benzetiyorlar. Açıkçasıben ‘Homeland’, ‘Sense8’ ve ‘Medium’ gibi ve daha çok polisiye diziler takipediyorum. Bu yapımlarda da böyle karakterler yok. Fakat siz sorunca şimdiaklıma geldi. ‘Tehlikeli İlişkiler’ adlı filmde Glenn Close’un canlandırdığıMadam karakteri de aşırı entrikacı. Songül de onu andırıyor.

Ranini TV - Cansu Uras - 7 Ocak 2016